Öne Çıkan Yayın

yan yan yan

14 Ağustos 2016 Pazar

boğaç







dede korkut hikâyelerinden:
dirse han oğlu boğaç han destanı (1)


bir gün kam gan oğlu han bayındır yerinden kalkmıştı. şam işi otağını yer yüzüne diktirmişti. alaca gölgeliği gök yüzüne yüklemişti. bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. hanlar hanı bayındır, yılda bir kez şölen verip oğuz beylerini misafir ederdi. gene şölen verip  attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirmişti. bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu.

kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçeyi altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin demiştir. oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun; oğlu kızı olmayanı allah taâla hor görmüştür, bizde hor görürüz,  belli bilsin, demişti.

oğuz beyleri bir bir gelip toplanmağa başladı. meğer dirse han derlerdi, bir beyin oğlu kızı yoktu. söylemiş, görelim han’ım ne söylemiş:

salkım salkım tan yelleri estiğinde
sakallı, boza çalan çayır kuşu öttüğünde,
sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda,
bedevi adlar sahibini görüp kişnediğinde,
aklı karalı seçilen çağda,
göğsü güzel kaba dağlara gün değende,

bey yiğitlerin, kahramanların birbirine koyulduğu çağda, sabahın alaca karanlığında  dirse han kalkarak yerinden doğrulup, kırk yiğidini yanına alarak bayındır han’ın sohbetine geliyordu.

bayındır han‘ın yiğitleri dirse han’ı karşıladılar. getirip kara otağa kondurdular. kara keçeyi, altına döşediler. kara koyun yahnisinden önüne getirdiler.

-bayındır han’dan buyruk böyledir hanım, dediler.

dirse han sordu:

- bayındır han benim ne eksikliğim gördü? kılıcımdan mı gördü, soframdan mı gördü? benden değersiz kişileri ak otağa, kızıl otağa kondurdu. benim suçum nedir ki kara otağa kondurdu? dedi.

dediler:

-hanım, bugün bayındır han’dan buyruk şöyledir ki oğlu kızı olmayanı tanrı taâla hor görmüştür, biz de hor görürüz demiştir, dediler.

dirse han yerinden kalktı, dedi:

-kalkın yiğitlerim, yerinizden doğrulun. bu görülmedik ayıp bana ya bendendir, ya karımdandır dedi.

dirse han evine geldi. çağırıp hatununa söyledi, görelim han’ım ne söyledi:



beri gel başımın bahtı evimin tahtı,
evden çıkıp yürüyende  selvi boylum,
topuğunda sarmaşanda kara saçlım,
kurulu yaya benzer çatma kaşlım,
çift badem sığmayan dar ağızlım,
güz elmasına benzer al yanaklım,

kadınım, direğim, döleğim!
görür müsün neler oldu?

kalkarak han bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş. “oğulluyu ak otağa, kızlıyı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun. kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin. onun ki oğlu kızı olmaya tanrı taâla onu hor görmüştür, biz de hor görürüz, demiş.” ben varınca, gelerek karşıladılar, kara otağa kondurdular. kara keçeyi altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler. “ oğlu kızı olmayana tanrı taâla hor görmüştür, biz de hor görürüz, bunu böyle bil” dediler. senden midir, benden midir, tanrı taâla bize bir erdemli oğul vermez nedendir, dedi, söyledi:



han kızı yerimden kalkayım mı?
yakanla boğazından tutayım mı?
kaba ökçemin altına alayım mı?
kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı?
öz gövdenden başını keseyim mi?
can tatlılığını sana bildireyim mi?
alaca kanını yer yüzüne dökeyim mi?
han kızı, sebebi nedir söyle bana,
çok gazap ederim şimdi sana. dedi.

böyle deyince dirse han’ın hatunu söylemiş, görelim ne söylemiş.

- hey dirse han, bana gazap etme, incinip acı sözler söyleme. yerinden kalk, alaca çadırını yer yüzüne diktir, attan aygır, deveden buğra, koyundan koç keştir. iç oğuz’un dış oğuz’un beylerini başına topla, aç görsen doyur, çıplak görsen giyindir, borçluyu borcundan kurtar. tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, büyük şölen ver, dilek dile, ola ki bir ağzı dualının yakarışıyla tanrı bize bir erdemli oğul verir, dedi.

dirse han dişi ehlinin sözüyle büyük şölan verdi, dilek diledi. attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirdi. iç oğuz, dış oğuz beylerini başına topladı. aç görse doyurdu, çıplak görse giydirdi. borçluyu borcundan kurtardı. tepe gibi et yığdırdı, göl gibi kımız sağdırdı. el açıp, dilek dilediler. bir ağzı dualının yakarışıyla allah taâla bir çocuk verdi. hatunu gebe kaldı, bir nice zamandan sonra bir oğlan doğurdu. oğlancığını dadılara verdi, baktırdı.

at ayağı çabuk olur, ozan dili çevik olur. her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. oğlan on beş yaşına girdi. oğlanın babası bayındır han’ın ordusuna karıştı.

meğer han’ım. bayındır han’ın bir boğası vardı, bir de erkek devesi vardı. o boğa sert taşa boynuz vursa un gibi öğütürdü. bir yazın, bir güzün boğa ile erkek deveyi savaştırırlardı. bayındır han güçlü oğuz beyleriyle seyreder, eğlenirdi.

meğer sultanım, gene yazın boğayı saraydan çıkardılar. üç kişi sağ yanından, üç kişi sol yanından, demir zincir île boğayı tutmuşlardı. gelip alanın ortasında koyu verdiler. meğer sultanım, dirse han’ın oğlancığı üç de bey çocuğu, alanda aşık oynuyorlardı. boğayı koyuverdiler; oğlancıklara “kaç” dediler. o üç oğlan kaçtı. dirse han’ın oğlancığı kaçmadı, ak alanın  ortasında baktı durdu. boğa da oğlana sürdü geldi. diledi ki oğlanı helak kılsın. oğlan yumruğu ile boğanın alnına kıyasıya tutup vurdu. boğa geri geri gitti. boğa, oğlana sürdü, geri geldi. oğlan yine boğanın alnına yumruğu ile sert vurdu. oğlan bu kez boğanın alnına yumruğunu dayadı, sürdü, alanın dışına çıkardı. boğa ile oğlan bir hamle çekiştiler. iki kürek kemiğinin üstüne boğa dik durdu. ne oğlan yener, ne boğa yener! oğlan düşündü. der: bir dama direk vururlar, o dama destek olur; desteği çekerler, dam yıkılır. ben bunun alnına niye destek olup duruyorum? dedi. oğlan, boğanın alnından yumruğunu çekti, yolundan savuldu. boğa ayak üstünde duramadı, düştü tepesinin üstüne yıkıldı. oğlan bıçağına el attı, boğanın başını kesti. oğuz beyleri gelip oğlanın başında toplandılar, aferin dediler. dedem korkut gelsin, bu oğlana ad koysun, yanına alıp babasına varsın, babasından oğlana beylik istesin, taht alıversin, dediler.

çağırdılar. dedem korkut geldi. oğlanı alıp babasına vardı. dede korkut, oğlanın babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

hey dirse han, beylik ver bu oğlana,
taht ver erdemlidir.
boynu uzun bedevi at ver bu oğlana,
biner olsun hünerlidir.
ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana,
şişlik olsun erdemlidir.
develerden, kızıl deve ver bu oğlana,
yüklet olsun, hünerlidir.
altın başlı otağ ver bu oğlana,
gölge olsun, erdemlidir.
omzu kuşlu cübbe  ver bu oğlana.
giyer olsun, hünerlidir.

bayındır han’ın ak alanında bu oğlan savaşmıştır, bir boğa öldürmüş senin oğlun, adı boğaç olsun, adını ben verdim, yaşını tanrı versin, dedi.

dirse han oğlana beylik verdi, taht verdi. oğlan tahta çıktı, babasının kırk yiğidini anmaz oldu. o kırk yiğit (oğlanı) kıskandılar, birbirine söylediler:

- gelin, oğlanı babasına çekiştirelim, olur ki öldürür. gene bizim değerimiz, saygımız, onun babasının yanında hoş olur, artar, dediler.

vardı bu kırk yiğidin yirmisi bir yana, yirmisi de bir yana gitti. önce yirmisi vardı, dirse han’a şu haberi getirdi:

- görüyor musun dirse han, neler oldu? onup yetmesin, senin oğlun kör çıktı, hayırsız çıktı. kırk yiğidini alıp, güçlü  oğuz’un üstüne yürüdü, nerede güzel gördüyse  çekip aldı, ak sakallı kocaların ağzına sövdü, ak bürçekli kadının sütünü kaçırdı. akan duru sulardan haber geçer, eğri yatan ala dağ’dan haber aşar, hanlar hanı bayındır’a haber varır, “dirse han’ın oğlu, böyle görülmemiş işler yapmış.” derler; gezdiğinden öldüğün yeğ olur. bayındır han seni çağırır, sana çok gazap eder. böyle oğul senin nene gerek, böyle oğul olmaktan olmamak daha iyidir, öldürsene! dediler.

dirse han:

- varın getirin, öldüreyim,  böyle oğul bana gerekmez, dedi.

o alçaklar:

-biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez. bizim sözümüzle buraya gelmez, dediler.

böyle deyince han’ım o alçaklar yirmisi daha çıka geldi ve bir dedikodu onlar da getirdiler:

- kalk, dirse han, senin oğlun yerinden doğruldu, göğsü güzel koca dağa ava çıktı, sen var iken av avlarlı, kuş kuşladı, anasının yanına alıp geldi, al şarabın keskininden içti, anasıyle sohbet eyledi, babasını öldürmeyi kurdu, senin oğlun nankör çıktı, uğursuz çıktı, eğri yatan ala dağ’dan haber geçer, hanlar hanı bayındır’a haber varır. dirse han’ın oğlu böyle görülmemiş işler yapmış derler, seni çağırtırlar, bayındır han’ın katında sana gazap olur. böyle oğul nene gerek, öldürsene! dediler.

dirse han:

- varın getirin öldüreyim, böyle oğul bana gerekmez, dedi.

- dirse harun adamları:

-biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez, kalkıp yerinden doğrul, yiğitlerini okşa yanına al, oğluna uğra, yanına alıp ava çık. kuş uçurup av avlayıp oğlunu oklayıp öldürmeye bak; eğer böyle öldürmezsen, artık  bir türlü öldüremezsin, belli bil dediler.

salkım salkım tan yelleri estiğinde,
sakallı, boza çalan çayır kuşu öttüğünde,
bedevi atlar sahibini görüp kişnediğinde,
sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda,
aklı karalı seçilen çağda
güçlü oğuz’un gelininin, kızının süslendiği çağda,
göğsü güzel kaba dağlara gün değende,
bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda
sabahın alaca karanlığındadirse han yerinden kalktı. oğlancığını yanına alıp kırk yiğidi ile birlikte  ava çıktı.

av avladılar, kuş kuşladılar. o kırk alçağın bir kaçı oğlanın yanına geldi.

baban, oğlum geyikleri kovalasın, getirsin, benim önümde tepelesin. oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, kıvanayım, güveneyim dedi, dediler.

oğlandır, ne bilsin,  bunların sözünü gerçek sandı. geyiği kovalıyordu, getiriyordu. babasının önünde vuruyordu. “babam, at koşturuşuma baksın kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç çalışıma baksın sevinsin diyordu. o kırk alçak:

-dirse han, görüyor musun, yazıda yabanda geyiği kovalıyor, senin önüne getiriyor, geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek. oğlun seni öldürmeden sen oğlunu öldürmeğe bak! dediler.

oğlan, geyiği kovalarken babasının önünden gelip geçiyordu. dirse han korkut sinirli şekilde sert  yayını eline aldı. üzengiye kalkıp kuvvetle çekti, doğrultup attı, oğlanı iki küreğinin arasından vurup yıktı. ok yerini buldu, alca kanı şarıl şarıl aktı, koynu doldu, bedevi atının boynunu kucakladı; yere düştü.

dirse han istedi ki, oğlancığının üstüne gürleyip kapansın. o kırk alçak bırakmadı. atının dizginini döndürdü, yurduna gelir oldu.

dirse han’ın hatunu oğlancığının ilk avıdır diye attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirdi. güçlü oğuz beylerine şölen vereyim dedi. toparlanıp yerinden kalktı, kırk ince kızı yanına aldı, dirse han’a karşı vardı. başını kaldırdı dirse han’ın yüzüne baktı. sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını göremedi. kara bağrı sarsıldı, tüm yüreği oynadı, kara kıyma gözleri kan yaş doldu.

çağırıp dirse han’a söyler, görelim hanım ne söyler:

beri gel basımın bahtı evimin tahtı,
han babamın güveyisi,
kadın anamın sevgisi,
babamın, anamın verdiği,
göz açıp da gördüğüm,
gönül verip sevdiğim,
a dirse han!

kalkarak yerinden doğruldun,
yelesi kara kazılık atına sıçrayıp bindin,
göğsü güzel  dağa ava çıktın,
iki gittin, bir geliyorsun, yavrum hani?
karanlık gecede bulduğun oğul hani?
çıksın benim görür gözüm a dirse han yaman seğriyor.
kesilsin oğlanın emdiği süt damarım, yaman sızlıyor.
sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor.
biricik oğul görünmüyor, bağrım yanıyor.
kuru kuru çaylara su saldım,
kara giysili dervişlere adaklar verdim,
aç görsem doyurdum, çıplak görsem donattım,
tepe gibi et yığdırdım, göl gibi kımız sağdırdım.
dilek ile bir oğul güçlükle buldum.
oğlumun  haberini a dirse han söyle bana.
karşı yatan ala dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana.
taşkın akan yüğrük sudan bir oğul akıttınsa söyle bana.
aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana.
kara giysili azgın dinli kafirlere bir oğul aldırdınsa söyle
bana.
han babamın katına ben varayım,
ağır hazine, bol asker alayım,
azgın dinli kafire ben varayım,
paralanıp cins atımdan inmeyince,
yenim ile alca kanım silmeyince,
kol but olup yer üstüne düşmeyince,
bir tek oğulun yollarından dönmeyeyim,
yalnız oğul haberini a dirse han söyle bana.
kara başım kurban olsun bugün sana.

dedi. inledi, ağladı. böyle deyince dirse han hatununa cevap vermedi. o kırk alçak, karşı geldi:

oğlun sağdır, esendir, avdadır. bugün yarın nerdeyse gelir, korkma kaygılanma, bey sarhoştur, cevap veremez dediler.

dirse han’ın hatunu  geri döndü. dayanamadı, kırk ince kızı yanına aldı. bedevi ata binip oğlancığını aramağa gitti. kışta, yazda, karı buzu erimeyen kazılık dağına geldi çıktı. alçaktan yüce yerlere atını sürüp çıktı. baktı, gördü, bir derenin içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. bedevi atını ökçeledi, o yana yürüdü.

meğer sultanım, oğlan orada yıkılmıştı. karga kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. oğlanın iki köpekceğizi vardı, kargayı kuzgunu kovalardı, kondurmazdı. oğlan orada yıkıldığında boz atlı hızır, oğlana allahın izniyle göründü. yarasını eliyle üç kez sığadı. sana bu yarada korkma oğlan, ölüm yoktur. dağ çiçeği ananın sütüyle senin yarana merhemdir dedi, kayboldu.

oğlanın anası, oğlanın üstüne koşup çıkageldi. baktı gördü oğlancığı alca kana bulanmış yatıyor. çağırarak oğlancığına söyler, görelim hanım ne söyler:



kara kıyma gözlerim uyku bürümüş, aç oğul!
on iki kemikçiğinin cam gitmiş,  topla oğul!
tanrının verdiği tatlı canın uçmada imiş, indir oğul!
öz gövdende canın varsa oğul haber bana,
kara başım kurban olsun oğul sana,
akar senin suların kazılık dağı,
akar iken akmaz olsun!
biter senin otların kazılık dağı,
biter iken bitmez olsun!
kaçar senin geyiklerin kazılık dağı,
kaçar iken kaçmaz  olsun taşa dönsün!
ne bileyim oğul aslandan mı oldu?
yoksa, kaplandan mı oldu ne bileyim oğul,
bu kazalar sana nereden geldi?
o gövdende canın varsa oğul haber bana
kara başım kurban olsun oğul sana!
ağzından dilenden birkaç kelime haber bana

dedi. böyle deyince oğlanın kulağına ses çarptı. başını kaldırdı, birden gözünü açtı, anasının yüzüne baktı. söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:



beri gel ak sütunu emdiğim kadınım ana!
ak bürçekli değerli canım ana!
akanlardan sularını lânetleme!
kazılık dağının günahı yoktur,
bitenlerden otlarına lânetleme,
kazılık dağının suçu yoktur.
koşan geyiklerini lânetleme,
kazlık dağının günahı yoktur.
aslan ile kaplanını lânetleme,
kazılık dağının suçu yoktur;
lânetlersen babamı lânetle.
bu suç bu günah babamdandır. dedi.

oğlan yine şöyle dedi:

ana ağlama, bana bu yaradan ölüm yoktur, korkma. boz atlı hızır bana geldi, yaramı üç kez sığadı, bu yaradan sana ölüm yoktur; dağ çiçeği, ananın sütü sana merhemdir.

böyle deyince kırk ince kız yayıldılar, dağ çiçeği topladılar. oğlanın anası, memesini bir sıktı, sütü gelmedi, iki sıktı sütü gelmedi, üçüncüde kendisini zorladı, iyice doldu, sıktı süt ile kan karışık geldi. dağ çiçeğiyle sütü oğlanın yarasına sürdüler. oğlanı ata bindirdiler, alıp yurduna gittiler. oğlanı hekimlere emanet edip dirse han’dan sakladılar.

at ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. hanım, oğlanın kırk yarası kırk günde iyileşti, sapasağlam oldu.  oğlan ata biner kılıç kuşanır oldu, av avlar kuş kuşlar oldu. dirse han’ın haberi yok, oğlancığını öldü biliyor.

o kırk alçak, bunu duydular, ne eyleyelim diye konuştular:

- dirse han, eğer oğlancığını görürse, bırakmaz bizi hep öldürür dediler. gelin dirse han’ı tutalım, ak ellerini ardına bağlayalım, kıl sicimi ak boynuna takalım, alıp kafir ellerine yönelelim diyerek dirse han’ı tuttular, ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicimi boynuna taktılar, ak etinden kan çıkıncaya değin dövdüler.dirse han yayan, bunlar atlı yürüdüler, alıp kanlı kafir ellerine yöneldiler. dirse han tutsak oldu gider. dirse han’ın tutsaklığından oğuz beylerinin haberi yok.

meğer sultanım, dirse han’ın hatunu bunu duymuş. oğlancığına karşı varıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

görüyor musun ay oğul neler oldu?
sarp kayalar oynamadı, yer yarıldı.

yurtta düşman yokken senin babanın üstüne düşman geldi, o kırk alçak, babanın yoldaşları babanı tuttular, ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicimi ak boynuna taktılar, kendileri atlı babanı yayan yürüttüler, alıp kanlı kafir ellerine yöneldiler, hanım oğul kalkarak yerinden doğrul, kırk yiğidini yanına al, babanı o kırk alçaktan kurtar. yürü oğul, baban sana kıydı ise sen babana kıyma!

oğlan anasının sözünü kırmadı. boğaç bey yerinden kalktı, kara çelik öz kılıcını beline kuşandı, ak kirişli sert yayını eline aldı, altın mızrağını koluna aldı, bedevi atını tutturdu, sıçrayıp bindi, kırk yiğidini yanına aldı, babasının ardınca koşturup gitti.

o alçaklar da bir yerde konmuşlardı. al şarabın keskininden içiyorlardı. boğaç han sürüp yetişti. o kırk alçak da  bunu gördüler:

- gelin varalım, şu yiğidi tutup getirelim, ikisini bir arada kafire götürelim, dediler.

dirse han:

kırk yoldaşım aman tanrının birliğine yoktur güman! benim elimi çözün, kolca kopuzumu elime verin. o yiğidi döndüreyim, ister beni öldürün ister diri bıkanı, salıverin dedi.

elini çözdüler, kolca kopuzunu eline verdiler. dirse han oğlancığı olduğunu bilmedi, karşı geldi. söyle, görelim hanım ne söyler:

boynu uzun bedevi atlar gider ise benim gider,
senin de içinde binitin varsa yiğit, söyle bana.
savaşmadan, vuruşmadan alıvereyim dön geri,
savaşmadan on bin koyun gider ise benim gider.
senin de içinde şişliğin varsa söyle bana
savaşmadan, vuruşmadan alıvereyim dön geri.
develerden, kızıl deve gider ise benim gider,
senin de içinde yükletin varsa söyle bana.
savaşmadan, vuruşmadan al vereyim dön geri.
altın başlı otağlar gider ise benim gider,
senin de içinde odan varsa yiğit, söyle bana.
savaşmadan, vuruşmadan alıvereyim dön geri.
ak yüzlü, ala gözlü gelinler gider ise benim gider,
senin de içinde nişanlın varsa yiğit, söyle bana,
savaşmadan, vuruşmadan alıvereyim dön geri.
ak sakallı kocalar gider ise benim gider,
senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit, söyle bana.
savaşmadan, vuruşmadan kurtarayım, dön geri.
benim için geldinse oğlancığımı öldürmüşüm,
yiğit, günahı senin değil, dön geri, dedi.

oğlan, burada babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

boynu uzun bedevi atlar senin gider,
benim de içinde binitim var.
bırakmam  kırk alçağa,
develerde kızıl deve senin gider.
benim de içinde şişliğim var
bırakmam kırk alçağa.
ağıllarda on bin koyun senin gider,
benim de içinde şişliğim var.
bırakmam kırk alçağa,
ak yüzlü ala gözlü gelin senin gider ise,
benim de içinde nişanlım var.
bırakmam kırk alçağa,
altın başlı otağlar senin gider ise,
benim de içinde odam var.
bırakmam kırk alçağa.
ak sakallı kocalar senin gider ise,
benim de içinde bir aklı şaşmış bilgisi yitmiş ihtiyar babam var
bırakmam kırk alçağa dedi.

kırk yiğidine tülbent salladı, el eyledi. kırk yiğit bedevi atını oynattı, oğlanın çevresine toplandı. oğlan kırk yiğidini yanına aldı, at tepti, savaştı. kiminin boynunu vurdu, kimini tutsak etti. babasını kurtardı, çekildi geri döndü.

dirse han, burada oğlancığının sağ olduğunu bildi. baba oğul kucaklaştılar, ağlaştılar, söyleştiler. sonra obalarına döndüler. han kızı karşıladı. dirse hanla oğlunu bir arada gördü. hak tealaya şükretti. kurbanlar kesti, açları doyurdu, sadakalar verdi. oğlunu bağrına basıp gözlerinden öptü.  hanlar hanı bayındır, oğlana beylik verdi, taht verdi. dedem korkut boy boyladı, soy soyladı, bu oğuzname’yi düzdü, koştu, böyle dedi:

onlar da bu dünyaya geldi geçti
kervan gibi kondu göçtü,
onları da ecel aldı, yer gizledi,
ölümlü  dünya yine kaldı?
gelimli gidimli dünya,
son  ölümlü dünya,

kara ölüm geldiğinde,                                                                                 

geçit versin sağlıkla, akılla devletini hak artırsın.                                            

 o övdüğüm yüce tanrı, dost olarak yardım etsin.     

dua edeyim han’ım:

yerli kara dağların yıkılmasın. gölgeli kaba ağacın kesilmesin. taşkın akan güzel suyun kurumasın. kanatlarının uçları kırılmasın. koşar iken ak boz atın sürçmesin. vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. dürtüşürken alaca mızrağın parçalanmasın. ak saçlı ananın yeri uçmak olsun. ak sakallı babanın yeri uçmak olsun. hakkın yandırdığı çırağın yanadursun. gücü yüce tanrı, seni alçağa muhtaç eylemesin, han’ım hey!..(2)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.