sen yoktun sultanım,
hazreti adem’deydi nurun,
önce cenneti,
sonra yeryüzünü şereflendirdin,
adem nuruna affedildi,
arafat bu affa şahitti.
***
sen yoktun,
nuhun gemisindeydi nurun,
dalgalar yeryüzünü boğarken,
taprağın bağrındaki su,
gökyüzüyle buluşurken,
ve
bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple,
tufan nurunu selamladı edeple.
***
sen yoktun,
hazreti ismail’in alnındaydı nurun,
ibrahimi bir dua yükseldi kimsesiz
çöllerden,
“Rabbimiz” dedi,
onlara kendi içlerinden,
senin ayetlerini okuyacak,
kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
onları temizleyecek bir elçi gönder,
amin dedi on sekiz bin alem,
nurunla aydınlanan minicik ellerini
semaya
kaldırarak,
amin dedi ismail,
hira nur dağı amin diyerek ayağa
kalktı,
medine’den adı uhut olan
bir amin
yankılandı sevr dağında.
***
sen yoktun sultanım,
hazreti isa, ahmed diye muştuladı
seni,
alemlerin efendisi diye sana
seslendi,
artık ben sizinle çok söyleşmem dedi
havarilerine,
çünkü bu alemin reisi geliyor,
bekleyin ahmed geliyor,
kainata rahmet geliyor,
havarilerin yüzünü okşayan,
ölüleri dirilten bir nefes oldun,
ama sen yoktun,
***
sen yoktun,
hazreti abdullah’ın alnındaydı
nurun,
başı eğik gezerdi mazlum,
kuteyle göklerden seni sorardı,
varaka seni arardı semada,
anneler kız çocuklarını hep ağlayarak
sevdiler,
ağlayarak süslediler ölüme,
ağlayarak “hadi dayına gidiyorsun”
dediler,
sen yokken sultanım,
canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı
dayıya gitmek,
anne yüreğinin çıldırtan
çaresizliğiydi,
ve
yavrusunun ölüme gidişini
seyretmesiydi,
en son çocuk atılırken çukura,
annesinin suretinde bir melek tuttu
onu,
ve tebessüm ederek
hira nur dağını
gösterdi,
melekler süslüyordu hira’yı,
efendisine hazırlanıyordu
cebel-i
nur,
efendisine hazırlanıyordu
mekke,
alem efendisine hazırlanıyordu,
kainatın gözü hazreti amine’deydi,
toprak yalvarıyordu Rabb’ine,
gel diye ağlıyordu mazlumlar gözleri
semada,
ve bir gelişin vardı ya rasulallah !
bir inişin vardı yer yüzüne !
önünde cebrail !
ardında yalın kılıç melekler !
bir inişin vardı yer yüzüne,
yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki
de,
öksüzler annelerine sarıldı doya doya.
***
sonra bir sessizlik kapladı seher
vaktini,
herşey sus pus olmuştu,
hadi diyordu yıldızlar, hadi diyordu
ay,
kainat bir isim duymak istiyordu,
ve bir ses yükseldi amine’nin
evinden;
Muhammed !
karanlıklar aydınlığa bıraktı
yerini,
Muhammed !
melekler öptü o nurdan ellerini,
Muhammed !
seni yaratan Allah’a kurbanız ey dürri
yekta !
sana o adı veren rahman’a kurbanız,
artık sen vardın,
susuz topraklara rahmet indi
seninle,
annenden sonra, anne halime sevindi
seninle,
yağmura mı ihtiyaç var ?
kaldır şehadet parmağını,
yağmurları salsın Allah.
sonra tut ağacın yaprağını,
köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah,
yeter ki sen iste,
sen iste ya rasulallah,
deki ben kimim ?
dağlar, taşlar dile gelsin,
dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
ente rasulallah desin,
***
sen vardın,
bedir kardı,
uhut dardı,
hendek yardı,
yigitlerin vardı,
ölmek için yarışan yiğitlerin,
hele bir enes’in vardı ya rasulallah
!
uhut’ta öldüğünü duyunca
arkadaşlarına,
“niye burada oturuyorsunuz ?”
diye
sormuştu,
onlar da;
“allah’ın rasulü öldürülmüş”
deyince,
“peki o öldükten sonra yaşayıp da ne
yapacaksınız ?”
“kalkın ve onun gibi ölün!”
demişti,
ve
savaşın en yoğun olduğu yerde şehit
düşmüştü,
hem de ne şehit ey nebi !
vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı
onu,
musab bin umeyr’in vardı senin,
uhut’ta sancağını taşıyan,
öyle bir aşkla sana bağlıydı ki,
Allah o gün melekleri musab’ın suretinde
indirdi,
ebu hureyren vardı,
acıkınca mescidin önünde durur sana
bakardı,
sen anlardın,
“ya ebâhir gel !” derdin,
***
ve sen gittin,
bir gidişle gittin,
ardında hüznün kaldı,
hasretin kaldı göklerde,
bilal ezan okuyamaz oldu,
ne zaman teşebbüs etse,
muhammed rasulullah demeye,
dizleri üstüne çöker kendinden
geçerdi,
sonra günler ay,
aylar yıl oldu,
ve asırlar oldu,
sensizliğe açtık gözlerimizi,
ama sen bırakmazsın bizi,
sen varsın ey şehitlerin sultanı,
sen varsın !
bir şehit bile ölmezken,
sana nasıl yok deriz,
ebu talip şam’a giderken devesinin önüne
geçip,
“beni burda kime bırakıp gidiyorsun?”
demiştin,
“ne anam var ne babam?”
ebu talip bırakmamıştı bu yüzden,
sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini
kime bırakıp gidiyorsun ya rasûlallah ?
bırakma bizi ki;
Allah;
sen onların içindeyken
onlara azab edecek
değiliz buyuruyor,
bırakma bizi !
hayatı seninle öğretti rahman,
kulluğu seninle tanıdık,
duayı senden öğrendik sevgili !
hazreti ömer umre için senden izin
isteyince,
“kardeşcik” dedin ona,
“kardeşcik duanda bana da yer ayırır mısın
?”
bizler ömer değiliz ama,
bütün dualarımız senin için,
***
ey rabbimiz !
rasulünü anışımızdan haberdar et !
ona binler salat, binler selam !
habibine makam-ı mahmut’u ver,
ona vesileyi lutfet,
onu refik-i ala’ya yükselt,
bizi de affet,
onun hatrına affet,
zatının hatrına affet.
ne olur affet bizi,
bizi affet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.